4 Temmuz 2009 Cumartesi

Ergin Ataman, Sedat Balcı'nın sorularını yanıtladı



Ataman: Hedef en az çeyrek final
Efes Pilsen'le şampiyonluk yaşayan başarılı koç Ergin Ataman, gündemi ve gelecektei beklentilerini anlattı

Sezona yıldızlar topluluğu görünümünde bir kadro ile giren Efes Pilsen, Euroleague'de istediğini alamazken TBL ve kupada ligi şampiyon tamamladı. Özellikle yurt içinde rakiplerine ciddi bir üstünlük kuran lacivert beyazlılar olaylı bir final serisi sonrası 2-0 geriden gelerek F.Bahçe Ülker'i 4-2 yenerek sezonun en büyüğü oldu.

Efes Pilsen head coachu Ergin Ataman, şampiyonluk yolunda sezon boyunca yaşananları, Euroleague'deki başarısızlığın nedenleri, transfer gündemleri ve milli takım hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunurken özellikle final serisinde yaşanan olaylarla ilgili olay yaratacak açıklamalarda bulundu.

İşte Ergin Ataman ile olan röportajımız...

-Sezon başında çok iyi bir kadro kurdunuz. Yerlileriyle, yabancılarıyla ve hatta kadroya giremeyen isimlerle size için büyük hedefler gösterildi. Ligde bunun karşılığını hemen almaya başladınız ancak Euroleague'de bir türlü beklenen başarı gelmedi. Buna neden olarak, yaşanan sakatlıklar, oyun kurucu pozisyonunda yetersiz kalmanız ve yeni takım olmanın getirdiği uyum sorunu gibi nedenler ortaya atıldı. Sizce Euroleague'de hedeflerin gerisinde kalmanın nedeni neydi?

"Bence en önemli neden yeni kadro olmasıydı. Bir önceki yıldan sadece iki oyuncu takımda kalmıştı. Yeni oyuncular da, milli takım kamplarından geç geldikleri için sezonun başlamasına kısa bir süre kala takıma katılıyor. Bu yüzden ciddi bir sistem oturtma sorunu yaşadık. Bu sırada da, takımımız ve sistemim için çok önemli bir yere sahip olan bir oyuncum (Mario Kasun) sakatlandı. Kasun'un yerine arayışlara girdik ancak o dönemde transfer edilecek kaliteli bir isim bulmak zordu. Bunun sonucunda da özellikle Euroleague'de pota altında epey ezildik. Kaya ve Kerem yetersiz değildi ancak kalıp olarak çok yetersiz kaldılar.

Bunun dışında birinci guard olarak transfer ettiğimiz Milos Vujanic'ten de beklediğimiz katkıyı alamadık. O da sezon içinde bir sakatlık geçirdi. Belki de ondan çok şey bekledik. Orada hatalı bir seçim yaptık. Aslında Kerem Tunçeri'yi biz sezon başında almak istedik ancak bonservisi için çok yüksek bir meblağ istediler. Takım içi dengeler açısından bu tutarı ödemek istemedik.

Sonuç olarak Vujanic'i seçerek bir risk aldık. Onun, sakatlığından önce Partizan ve Barcelona'daki günlerine döndürebileceğimizi düşündük. Sonuç olarak 1 ve 5 numaradaki bu sorunlar ve yeni takım olmamız bize İstanbul'daki sürpriz Panionios yenilgisini getirdi. O maçı alsak TOP 16'ya kalacaktık ve zaten TOP 16 döneminde takımın performansı yükselmeye başlamış ve Kasun iyileşmiş, Kerem Tunçeri takıma katılmıştı. O zaman çok daha etkili olabilirdik."

KENDİMİZE GÜVENDİK

-Rollerin benimsememesinden bahsettiniz. Bu dönemde Sinan, Cenk ve Engin'in süre alamamaları eleştiri topladı. Tam da performansları yükselirken kenarda oturmamaları gerektiği söylendi.

"Bu oyuncuların bizlere ciddi katkıları oldu. Mesela Cenk, Türkiye Kupası maçlarının tamamında ilk beşte sahaya çıktı ve 18-20 dakika ortalamayla oynadı. Kupayı almamızda büyük pay sahibiydi. Orada oynamayan Sinan playoff maçlarında çok önemli işler yaptı.

Benim basketbol felsefemde, final maçlarını 10 oyunculuk rotasyonlarla oynamamak yoktur. Çünkü bu durumda dağılan süreler oyuncuların verimlerinin düşmesine neden oluyor.

Sonuç olarak sezon geneline bakılırsa Cenk ve Sinan'dan beklediğimiz verimi aslında aldık. Ancak sezon sonunda yakaladığımız 10 oyunculuk rotasyonu sezon başında yakalasaydık Euroleague'de çok daha üst sıralarda yer alırdık. Tüm bu yaşananlara aşama aşama bakıyoruz. Beklenen başarıyı yeni sezonda elde edeceğimizi düşünüyorum."

-Ligimize bakacak olursak 2008-2009 sezonunu nasıl buldunuz? Euroleague'de başarısız olduğunuz dönemde ligde fırtına gibi esiyordunuz. Bir önceki sezona kıyasla 2008-2009 sezonunun heyecan ve kalite açısından biraz sönük kaldığını düşünüyor musunuz?

"Kadrolara bakıldığında G.Saray Cafe Crown ve Türk Telekom'un daha da güçlenmiş olarak sezona başladılar. Fakat her takım, kağıt üstündeki gücünü sahaya yansıtamıyor. Bence bu iki takım geride bıraktığımız sezon teknik olarak istenileni veremedi. Bir önceki sezon, benim yönetimimdeki Beşiktaş Cola Turka normal sezonu lider bitirdi. İyi bir takımımız vardı ve iyi bir hava yakalamıştık ancak maddi sorunlar ve bazı şanssızlıklar yaşadık."

-Nedir bu şanssızlıklar?

"Ligin statüsüne göre Türk Telekom bizi takip ederek normal sezonu dördüncü bitirdi ve playoff yarı finalinde bizimle eşleşti. Biz de onlara normal sezonda şanssız bir biçimde iki kez yenilerek seriye 1-0 geride başladık. Ardından, hepsini kıl payı kaybettiğimiz Ankara'daki maçlardan galibiyet çıkartamamamız sonucu elendik. Şuna inanıyorum ki o maddi sorunlar ve yarı finaldeki Türk Telekom eşleşmesi olmasa Beşiktaş Cola Turka ile o sezonu şampiyon bitirirdik.

2008-2009 sezonunda ligde eksik olan takım bence Beşiktaş Cola Turka idi. Çok ciddi bir güç kaybı yaşadılar. Aynı şekilde Antalya B.B. de ciddi güç kaybı yaşadılar. Bence orta seviye takımlar içinde sezonun en başarılı ekipleri Mersin B.B. ile pilot takımımız Darüşşafaka Cooper Tires oldu.

Üst grupta ise Efes Pilsen ciddi anlamda rakiplerinin önünde yer aldı. Bunun nedenleri ise G.Saray Cafe Crown ile Türk Telekom'un yatırımlarının karşılığını alamaması, F.Bahçe Ülker lig boyunca sürpiz yenilgiler yaşaması, Beşiktaş Cola Turka'nın sıradan bir takım haline gelmesi oldu."

-Sezon içinde, önceki sezonlarda pek olamayacak bir şey yaptınız. Takımın terlemeden maçları kazandığı bir dönemde playoff öncesi oyuncularınızı hazırlayabilmek için hafta içi Moskova'ya uçup CSKA Moskova ile iki hazırlık maçı yaptınız. Oradan da Antalya'ya uçup hafta sonu Kepez Bld. deplasmanına çıktınız. Kepez Bld. o dönemde iç sahada iyi bir seri yakalamıştı. Bu da ligi ne kadar rahat götürdüğünüzün bir göstergesi olsa gerek.

"Bu biraz da kendimize olan güvenle ilgili bir şey. Biz ligdeki maçları zannedersem 18 sayı ortalama fark yaparak kazandık. Ligde liderliği garantiledikten sonra Avrupa'da bir dizi maçlar yaptık. Bu maçlar bizi istim üstünde tuttu. Özellikle CSKA Moskova maçları bizim için hem playoff'a hazırlık hem de 2009-2010 sezonunda kuracağımız kadro açısından bize ışık vermesi açısından çok yararlı oldu. Yoksa ligdeki durumumuza göre yeni sezon kadromuzu kurmak kendimizi aldatmak olurdu. Biz o maçlardan sonra yeni sezonun transfer planlamasını yapmaya başladık. Bu, Türkiye'de çok az yapılabilecek bir şeydir."

ARKAMIZDA SESSİZ ÇOĞUNLUK VAR

-Efes Pilsen'in yıllardır kanayan yarası seyirci sorununa değinmek istiyorum. 90'lı yıllarda belli bir seyirci kitlesi önünde oynuyordunuz ancak üç büyük kulübün basketbol takımları iddialı hale gelince taraftarlarınızdan da önemli bir kesim oraya geçti gibi. Sonuç olarak sportif başarı olarak ciddi bir düşüş yaşamasanız da kurduğunuz yıldızlar kadrosu 1000 kişi önünde bile zar zor oynar oldu. Bununla ilgili alacağınız önlemler var mı?

"Bu açıdan Fenerbahçe Ülker serisi bir milat niteliği taşıyor. Çünkü bu seride, ülke genelinde Fenerbahçe taraftarı dışında, Beşiktaşlı, G.Saraylı, Trabzonlu, Bursalı, Sivaslı herkes bizi destekledi. Biz bunu hissettik. Artık bunu Avrupa'ya taşıyacak bir formül üretmemiz lazım. Bu konuda yönetim olarak çalışmalar halindeyiz.

Euroleague büyük bir arena ve bu arenada Türkiye'yi F.Bahçe Ülker ile biz temsil ediyoruz. F.Bahçe zaten kendi seyircisine sahip. Bizim arkamızda ise sessiz bir çoğunluk var. Yine maçlarımıza 7000-8000 seyirci geliyor ancak bunlar genelde okullardan getirtilen öğrencilerden oluşuyor. Ancak basketbol seviyesi yükseldikçe bizim de arkamızda olan ciddi bir taraftarın varlığı ortaya çıkıyor.

Şunu da belirtmek lazım. İstanbul'da Beşiktaş ve Galatasaray, Ülker desteğiyle basketbola yatırım yapıyor. Ancak Ülker'in asıl desteği Fenerbahçe'ye olup diğer iki kulübe olan katkısı daha az olunca bu ekiplerin rekabete katılması çok daha zorlaşıyor. Bu takımlar doğal olarak Avrupa'da da başarılı olamıyor. Sonuç olarak bu iş iyi kadro kurmakla alakalı. Biz, Efes Pilsen olarak bu takımların taraftarlarını arkamıza alabiliriz."



BİRLEŞME, EFES PİLSEN'İN İTİBARININ YERLE BİR OLMASIDIR

-Konu buraya gelmişken Efes Pilsen ile Beşiktaş birleşmesi de sıkça telaffuz ediliyor.

"Bu birleşmenin olması, 33 yıldır basketbola hizmet eden Efes Pilsen'in Avrupa'daki itibarını yerle bir etmesi anlamına gelir. Sonuçta Efes Pilsen ve Beşiktaş ayrı takımlar. Ama bu birleşme taraftar bazında olabilir ve özellikle Avrupa maçlarında bu taraftarları arkamıza alabiliriz. Onların bu desteğiyle eksik olan taraftar sorununu çözebiliriz. Zaten sonuçta Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker finalde karşılaştığında bu topluluk bizim arkamıza oluyor.

Sonuç olarak bir İstanbul takımı olarak taraftar gücü açısında üç büyüklerle denk olabilmek gibi bir hedefimiz yok. Bir Anadolu takımı olsak bu mümkün olabilirdi."
-Peki final serisinde yaşanan olaylar bu sessiz çoğunluğun salona çekilmesi yönünde bir problem teşkil edebilir mi?

" Buna inanmıyorum. Bunlar bir maçta olabilecek olaylar. Çünkü Euroleague'de böyle bir durum olsa o takım ligden ihraç edilir. Türkiye'deki gibi görüntü cezalar verilmez."

-Eski bir altyapı hocası olarak Efes Pilsen A Takımı'na çıkartmak istediğiniz genç bir isim ya da isimler var mı? Son yıllarda yıldız kalibresinde bir oyuncunun çıkmadığı görülüyor. Barış Hersek gibi potansiyelli isimler geldi ama bir Hidayet, bir Mirsad ayarında oyuncu çıkmadı. Mesela 'Dusan Cantekin' ismi çok sık telaffuz ediliyor.

"Dusan, Avrupa'nın en önemli isimlerinden biri olmaya aday. Genç Takımımız geçen sezon onun önderliğinde şampiyon oldu. Kendisi 2. ligde Pertevniyal'de oynadı. Bu sezon ise Dusan'ı A Takım'a alacağız. Ondan faydalanmayı düşünüyoruz. Zaman zaman dakika vermeyi düşünüyoruz. Kasun ve Kaya'nın arkasında iyi pişecek. 2.20 metre boyunda ve çok iyi bir tekniği, çok etkili bir blok özelliği var. Sadece fizik olarak biraz zayıf. Cesaretle ona takımda yer vermeyi düşünüyoruz.

Dusan dışında geçtiğimiz sezon Darüşşafaka'da oynayan, Genç Milli Takım'da geçen sezons ayı kralı olmuş Melih var. Onu da bu sezon A Takım'a alabiliriz. Darüşşafaka modelinin gelecek sezonki durumu henüz belli değil. Belki orada da devam edebilir ama bu iki oyuncuyu ciddi olarak izliyoruz.

Bir de Avrupa genelinde altyapılarda şöyle bir sorun var. Bir oyuncuya emek veriyorsunuz, onu hazır hale getiriyorsunuz. O oyuncu 18 yaşına gelince ABD'de bir kolejden burs alıp gidiyor ve o takımın verdiği emekler heba oluyor. Geçen sene bunu 2-3 oyuncuda yaşadık. Bu durum bizi biraz demoralize ediyor. Ama yine de altyapıya yatırım yapmaya devam edeceğiz. Ama içlerinden kaç oyuncu çıkartılır bilemeyiz."

-Olaylı final serisine gelmek istiyorum. 2-0 geri düştünüz. 3. maçı da kaybediyordunuz ancak üçüncü çeyrekte bir taktik hamleyle maçı çevirdiniz ve ardından yenilmeden üç maç kazanıp şampiyon oldunuz. Üçüncü maçtaki o dönüşünüzü şans ve taktik deha diyenler oldu. Serinin nasıl döndüğünü birinci ağızdan duymak isteriz.

"Sporda her şeyi bir arada değerlendirmek lazım. Teknik, taktik, yetenek, şans faktörleri... Türkiye bir sene önce futbolda Avrupa 3.sü oldu. Ama o başarının nasıl geldiğini hatırlayalım. Son dakikalarda gelen mucizevi gollerle geldi bu başarı. Ama sporda bu var. Bu seride de biz mucizevi şekilde maçları kaybettik. Elimizdeki topu kaptırarak alacağımız maçı verdik. Üstelik o maçın büyük bölümünü de önde götürüyorduk. Biz hep şunu dedik. 'Final serisinin son dakikasına kadar şampiyonluğu kovalayacağız' Üçüncü maçta 15 sayı geri düşünce de maçı bırakma gibi bir düşüncemiz olmadı. Ama doğru gitmeyen bir şeyler vardı. Ama 3. maç bizim için serinin en kötü maçıydı. Diğer maçların hepsinde kontrol genelde bizde ve ilk yarıları biz önde bitirmiştik. Üçüncü maçta yolunda gitmeyen şeyleri düzeltmek için bazı taktik değişiklikler yaptık. Alan savunması yapmaya karar verdik ki bu, seride ilk kez orada uyguladığımız bir taktik idi. Böylece F.Bahçe'nin ritmini bozmak istiyorduk ve bunu başardık. Aksi halde maç kopuyordu. Seyirci ve takım coşmuştu. Önce alan savunması ardından da tam saha baskıyla rakibimizin ritmini bozup onları şaşırtmak istedik ve bunda da başarılı olduk. Ama basketbolda bunlar olağandır. Son saniyeye 5-6 sayı önde girmedikçe maçı kazanmış sayılmazsınız."

TANJEVİC İLE KIYASLANMAK EKSTRA MOTİVASYON SAĞLIYOR

-Sürekli Tanjevic ile kıyaslanıyorsunuz. Final serisini bile Bogdan Tanjevic - Ergin Ataman duellosu şeklinde lanse edenler oldu. Sonuçta Tanjevic'in Avrupa'da edindiği yer belli. Bu kıyaslama sizi rahatsız ediyor mu yoksa ekstra motivasyon mu sağlıyor?

"Bu kıyaslamalar gayet doğal. Sonuçta böyle şeyler NBA'de de yapılıyor. Çünkü basketbolda coachların oyuna katkıları çok fazla oluyor. Her saniye bir taktik değişikliği, he saniye bir oyuncu değişikliği yapılıyor. Bundan dolayı böyle uzun serilerde oyuncular gibi coachlar arasında da bir duello oluyor.

Bunun dışında, Türkiye'deki Tanjevic ekolünü eleştirenlerin başında gelmem de bu duelloya değişik bir hava kattı. Bir tarafta bu ekolü eleştiren Türk antrenörlerin bir temsilcisi diğer tarafta da yıllardır TBF'nin, Türk basketbolunun anahtarını temsil ettiği kişi karşılaştı. Bunun ayrı bir motivasyon yaratmadığını söylersem yalan olur."

-Seri boyunca hakemlerin performansını nasıl buldunuz? Hemen her yenilgi sonrası ön plana çıkartıldılar. Sizce serinin gidişatını bu derece etkilediler mi?

"Basketbl hakemlik için zor bir oyun. Her an bir mücadele, her an bir pozisyon var. Bence final serisindeki hakemlerin, Türkiye'de maç yöneten basketbol hakemlerinin genel düzeyinden bir farkı yoktu. Hata da yaptılar. Çok doğru kararlar da verdiler. Ama seri boyunca taraflı olduklarını düşünmek mümkün değil. 2-0 geriye düşünce hiç bir zaman hakemlerin taraf tuttuğuna dair demeçler vermedik. Hakemlerle ilgili değerlendirmeyi hakem hocalarına sormak lazım.

Bizim kazandığımız 2. maçta tribünde Euroleague MHK Başkanı Kostas Rigas vardı. Kendisi iyi tanıdığım birisi. Maçtan sonra ertesi gün, bizim maçın hakemleriyle ilgili düşüncelerini sordum ve vermiş olduğu puan ortanın üstündeydi. Yani hakemleri beğenmişti. Bu kadar gergin bir seride hakemlerin genelde çok az hatayla maç yönettiğini ifade etti. Avrupa'da hakemleri tayin eden kişi olarak Rigas'ın düşüncesi bence herşeyin üstünde gelir. Benim de final serisiyle ilgili genel düşüncem, hakemlerin ortanın üstünde bir puanla maçları yönettiği şeklinde."

GELECEKTE BÜYÜK FACİALAR OLABİLİR

-Yaşanan üzücü olaylar, şampiyonluğu doyasıya yaşayamamanıza neden oldu. Ancak Fenerbahçe Ülker yöneticilerinin davranışlarının da taraftarları tahrik ettiği söyleniyor. Bununla ilgili bazı şeyler söylemek istersiniz diye düşünüyoum.

"Olaylar sonrası sıcağı sıcağına 'Çok fazla şeyin değişeceğini zannetmiyorum' demiştim ve de öyle oldu. Bunlar Türk sporunun en temel sorunlarından biri ve gelecekte daha büyük facialara neden olabilir. AB'ye girmeye çalışan bir ülke olarak bu tür olaylar bize yakışmıyor. Sonuçta spor, medeniyet göstergesi olarak en önemli ölçütlerden biri. Ama yöneticiler olarak biz ne bunların tedbirlerini alabiliyoruz ne de bunlara karşı caydırıcı cezalar verebiliyoruz. Bunlar yeni şeyler değil biz bundan 2-3 sene önce bir İsviçre faciası yaşadık. Ardından TFF ciddi tedbirler aldı. Basketbolda da buna benzer olaylar oldu ama bu final serisinde yaşananların bir benzeri daha önce yaşanmadı.

Sonuç olarak Türkiye'de spor gündemleri en fazla bir hafta yaşıyor. Sonra unutuluyor ama ümit ederim ki bu olaylardan bazı spor yöneticileri ders çıkartır. Çünkü spor da kaybetmek de var ve bunu yaşayınca hazmedebilmek lazım. Bazı kontrol edilmesi zor güçleri doğru yönlendirebilmek lazım. Eğer seri boyunca beni ve oyuncularımı hedef gösterirseniz bu tür olayların çıkması kaçınılmaz olabiliyor ve bu olayların durdurulması da zor oluyor. Eminim onlar da bunların yaşanmasını istemedi. Nitekim olayları engellemek isteyen Ali Koç, beşinci maçta takımını sakinleştirmeye çalışan Aziz Yıldırım'ın çabalarını da gördük.

Bu tür olayların önlemlerini yaşanmadan almak lazım. Burada da, çok fanatik bir taraftar topluluğuna sahip olan üç büyüklerin yöneticilerine büyük sorumluluk düşüyor. Aynı yönlendirmeler devam ederse gelecekte çok daha büyük olaylar yaşanabilir."

-Peki bu bağlamda F.Bahçe Ülker'e verilen cezayı nasıl buluyorsunuz?

"Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum ancak neyi ne olduğunu herkes biliyor. Söylenecek çok şey var ama hiç birini söylemek istemiyorum."

TURGAY DEMİREL, EFES PİLSEN'E SAYGI GÖSTERMEK İÇİN ORADA OLMALIYDI

-Turgay Demirel'in kupa seromonisine katılmaması da çok konuşuldu...

"Bütün Türkiye'de sporu takip edenler neyin ne olduğunu anladı. Orada saldırıya uğrayan, mağdur taraf olmamıza rağmen, Türk spor basınına, taraftarına, kurumlarına olan saygımızdan dolayı soyunma odasında yaklaşık 1 saat bekleyip o kupa törenine çıktık ve kupayı aldık. O kupayı kimin verdiği de beni hiç ilgilendirmiyor çünkü kupayı veren sayın Metin Şahin çok değer verdiğim ve bulunduğu yerden daha yukarılara layık biri. Öyle birisinden kupayı almak da benim için bir gururdur.

Ama Türk basketbolunun başındaki isim olan Turgay Bey, Efes Pilsen'in bir sezonluk emeğine karşı saygı göstermek adına orada olabilirdi. Efes Pilsen kulübü bunu arzu ederdi. Maalesef bu saygıyı göremediğimizi düşünüyorum. Bu konuda başkan bazı nedenler öne sürdü ancak bu nedenlerin çok daha fazlası bizim o törene çıkmamamız için vardı. Sporu yöneten bazı yöneticilerimizin, duygularından arınıp orada bulunması gerekirdi. Sonuç olarak bizim için önemli olan şampiyon olmaktı ve kupayı Metin Şahin'den aldığımız için de mutluluk duyuyorum."

-Bu olayların sıcaklığı henüz geçmemişken Milli Takım kadrosu açıklandı ve her zaman olduğu gibi bu kadroyla ilgili de çok şey yazıldı, çizildi, konuşuldu. Özellikle Mehmet Okur, Kaya Peker ve Serkan Erdoğan gibi yıldızların yokluğu, buna karşın bazı isimlerin varlığı çok konuşuldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

"Türk milli takımı Türk basketbolunun vitrinidir. Elimizde çok değerli bir jenerasyon olmasına rağmen bu neredeyse yok olmak üzere. Bu jenerasyon maalesef 2001'den sonra bir tane madalya kazanamadı. Yıllardır 2010 deniyor ama 2010'a bir yıl kala bakıyoruz hala takımda bir istikrar yok. Ne oyun ne de kadro düzenlerinde bir istikrar yakalanamdı.

Ben ve Türk antrenörler bir taraf olarak Tanjevic'in bu felsefesine karşı olabilir ama ya sokaktaki insan? Şuna inanıyorum ki 50 tane basketbol yazarından 45 tanesi bu felsefeye inanmıyor. Senelerdir 2010 masalıyla uyutuluyoruz.

Bunlar zor işler. Dünya Şampiyonası oynayacağız. Evimizde oynuyoruz diye kimse kalkıp bize madalya vermez. Abdi İpekçi'de 12.000 seyirci önünde Fenerbahçe Ülker'i üç kez yendik. Şampiyonada taraftarımızın önünde olacağız diye kimse bize madalya vermez. 2010'un temelleri yıllar önce atılmalıydı. Eurobasket 2007'den Olimpiyat vizesiyle çıkmalıydık. Eurobasket 2009'dan da madalyayla dönmemiz gerekiyor.

Ben insanların % 98-99'unun bu sisteme inandığını göremiyorum. Gerçekten yazık! Bu jenerasyonlarla çok daha iyisini yapmalıyız. Ama 'Oyuncu yetiştiriyoruz' denerek sürekli hikaye anlatılıyor. Fakat bu yetiştirilen oyuncular oynamıyorlar.

G.Saray Cafe Crown'da bütün bir sezon neredeyse hiç oynamayan Cemal Nalga A Milli Takım kadrosunda, bu sezon final serisinde pota altını domine eden Kaya Peker kadroda değil. Bir kişi bana çıkıp, final serisinde, bütün uzunlara karşı üstünlük kuran Kaya'nın kadroda olmamasını izah etsin. Yoksa Kaya, bazı yöneticilerin 'provokatör' suçlaması yüzünden mi kadroya alınmadı? O zaman bu kadroları kim kuruyor? Final serisi boyunca ortalama 7 dakika süre verdiğin Oğuz'a nasıl güvenip milli takıma alıyorsun! Çok fazla çelişki var"

-Peki burada bazı oyuncuların, sistem ve Tanjevic ile ilgili verdikleri olumsuz demeçler de seçilmemelerinin nedeni olabilir mi?

"Ne olursa olsun oyuncular, sisten ve antrenörle ilgili konuşmamalılar. Ama bunu zoraki yöntemlerle değil, takım içindeki sevgi ve saygıyla çözmeniz gerekir. Siz onlara sevgi, saygı ortamını yaratırsanız oyuncular da mazeret üretmeden gelip susar ve ellerinden gelen gayreti gösterirler.

NBA'de bile Phil Jackson çıkıp oyunculara 'Ben Phil Jackson'ım ben ne dersem o olur' gibi konuşmuyor. Eğer büyük antrenörsen o zaman kendini oyunculara inandırıp onları oynatmasını bileceksin. Ama kendinizi inandıramazsanız o zaman Cemal Nalga'yı, Bekir Yarangüme'yi, takımımda bu sezon sakatlığı nedeniyle hiç oynayamayan Engin Atsür'ü takıma alırsınız. Çünkü onlar size inanmak zorundadır. Ama büyük hedeflere varmak için yıldız oyunculara kendinizi inandırmalısınız. Bu şu ana kadar yapılamadı. 2010'a kadar nasıl yapılacak merak ediyorum. Sonuç olarak mevcut kadroda çok değerli isimler de var ancak inşallah ufak detaylar yüzünden başarısız olmayız ve inşallah biz yanılırız."



DÖRT NUMARA ALIP TRANSFERİ KAPATACAĞIZ

-Efes Pilsen'in transfer gündemine değinmek istiyorum. Final serisi biter bitmez Rakocevic bombasını patlattınız ki böyle transferleri bu kadar erken yapabilmek Türk sporunda pek görülmeyen bir durum. Öncelikle kadrodan göndermek istediğiniz oyuncular kimler ve hangi pozisyonlara oyuncu arıyorsunuz? (Bu sırada duvardaki tahtaya bakarak Efes Pilsen'in mevcut kadrosu ve transfer gündemindeki yerli ve yabancı isimleri, bu oyuncularla kurulan olası bir yeni sezon kadrosunu görüyorum)

"Öncelikle kontratı devam eden Milos Vujanic ile anlaşıp kendisiyle yollarımızı ayırmayı planlıyoruz. Kakiouzis ile sözleşmemiz 1 yıllıktı. Kendisinden bu sezon özellikle ligde çok yararlandık. Hiç oynamadığı maçlardan sonra çıkıp bize önemli katkılar sağladı ancak Euroleague'de o pozisyon için fizik ve atletik özellikler açısından daha iyi bir oyuncuya ihtiyacımız var. Böyle bir oyuncu bulursak, yabancı sınırlamasından dolayı Kakiouzis ile kontrat yenilemeyebiliriz.

Cenk ise forvet pozisyonundaki yoğunluktan dolayı, kendisinin az süre alacağını düşünerek yollarımızı ayırmayı düşündüğümüz bir isim. Cenk özellikle Avrupa'da oynarsa bundan üyük mutluluk duyarız. Eğer istersek Cenk'i geri alırız. Sonuçta Cenk bizim yetiştirdiğimiz bir oyuncu.

Bu oyuncular dışında Charles Smith gelecek sezon hücumdaki lider ismi değil iki numaralı skor opsiyonu olacak. Benchten gelen, takıma ve savunmaya dinamizm katan bir isim olmasını istiyoruz. Bu şekilde ondan daha fazla yararlanmayı düşünüyoruz.

Takıma öncelikle bir dört numaralı isim almak istiyoruz. Görüştüğümüz isimler var. (Tahtaya baktığımda bu isimler arasında Marcus Haislip, Bostjan Nachbar, Terrence Morris gibi kariyerli oyuncuların varlığı göze çarpıyor)

-Ermal'in gelip gelmeme durumu nedir?

"Ermal'in geri dönme ihtimal çok fazla değil. Dusan'ı ön plana çıkarmak için Ermal transferinden vazgeçebiliriz. Kaya, Kerem, Kasun ve yeni gelecek dört numaranın arkasında Dusan'ı kullanmayı düşünüyoruz."

-Oyun kurucu pozisyonu için arayışta mısınız? Rubio ve başka guardların adları geçti.

"Rakocevic transferi sonrası menajerler 'Efes Pilsen' adını çok sık kullanmaya başladılar. Rubio bize menajerler tarafından önerildi ancak bunu ciddi bulmadık. Oyuncunun, İspanya'daki fiyatını yükseltme amacında olduklarını düşündük. Kadromuz da zaten dolu ve o pozisyonda Kerem ve Ender'e güveniyoruz. Zor durumlarda Rakocevic de orada oynayabilir. Oyun kurucu pozisyonu için oyuncu aramıyoruz. Bizim kadromuz, bir dört numara dışında tamamdır."

-Son olarak Efes Pilsen için yeni sezon hedeflerinizi soracağım. Beşiktaş Cola Turka ile Avrupa hedefinizi tutturmuş lig hedefine de çok yaklaşmıştınız. Efes ile minimum hedefiniz nedir?

"Minimum hedefimiz Efes Pilsen ile Avrupa'da en iyi sekiz takım arasına girmek. Bunu başarırsak Final Four ve şampiyonluk hedefinden bahsedebiliriz. Çünkü o noktaya gitmek çok kolay değil. Bugün Avrupa'da o seviyeye sürekli ulaşan takımlar var. Biz de, 2-3 sene öncesine kadar sürekli girdiğimiz son sekize yeniden girmeyi amaçlıyoruz. Ondan sonra da, o zamanki form durumuna göre Final Four'a da kalabiliriz, şampiyon da olabiliriz. Efes olarak bunu gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorum."

Teşekkürler Ergin Ataman...


Röportaj: Sedat Balcı
Fotoğraf: Melih Mirac Adik
Kaynak: Sporx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder