Ahmet Çakı, Euroleague istiyor...Erdemir’in genç antrenörü Ahmet Çakı, gelecekte Euroleague’in bir parçası olmayı hedefliyor.Darüşşafaka altyapısında uzun yıllar görev yaptıktan sonra 29 yaşında baş antrenörlüğe kadar yükselen Ahmet Çakı, Darüşşafaka’ya oynattığı basketbol ile otoritelerin büyük beğenisini kazanırken, tüm dikkatleri de üzerine çekmişti.
Askerlik döneminin ardından 2007-2008 sezonunda doğduğu şehrin takımı Mersin Büyükşehir Belediyesi ile anlaştı. Mersin temsilcisi ile sezonu onuncu sırada bitiren genç antrenör, bu tecrübesinin ardından farklı kazanımlar elde etmek ve kendini geliştirmek için Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden ayrıldı. Yaz süresince A Milli Takım’da Bogdan Tanjevic’in üç yardımcısından biri olarak görev yaptı.
Geçtiğimiz sezona İtalya’nın Air Avellino takımında Zare Markovski’nin yardıncı antrenörü olarak başladı. Kısa süren bu tecrübesinin ardından ise 2008-2009 sezonun 6. haftasında ligin alt sıralarında bulunan Erdemir’den gelen teklifi kabul ederek Türkiye’ye döndü.
Ereğli temsilcinde görevi devir aldıktan sonra üst üste aldığı galibiyetlerle müthiş bir çıkış yakalayan Ahmet Çakı, son sıralarda yer alan takımı düşme potasından uzaklaştırırken normal sezonu 11. sırada tamamladı.
Hedefinin Euroleague’de mücadele eden bir takımı çalıştırmak olduğunu söyleyen Çakı, Darüşşafaka’yı çalıştırdığı dönemde ULEB Cup’ta oynadığı maçları unutamadığını belirterek,
“Okan Çevik takımdan ayrıldıktan sonra ULEB Cup’ta ilk maçımı Juventus’a karşı oynamıştım. Arka arkaya oynadığımız 5 maçtan galip ayrılarak önemli bir çıkış yakalamıştık. O dönemde yaşadığım mutluluğun ve başarının tadı damağımda kaldı” diyor.
Hedeflerini yüksek tutarken, kendini geliştirmek için her fırsatı değerlendiren, pozitif yaklaşımları ile oyuncusundan, yöneticisine, taraftarından hakemine kadar herkesin saygısını ve sevgisini kazanan Ahmet Çakı ile geçmiş tecrübelerini, geçen sezonu, gelecek hedeflerini ve yeni sezonu konuştuk…
İlk olarak geçtiğimiz sezonun başında İtalya’da yaşadığınız tecrübeden biraz bahseder misiniz?Kendimi geliştirmek adına Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden ayrılma kararı almıştım. A Milli Takım’da da yardımcı antrenörlük görevini yürütüyordum. Sonrasında daha önce beraber çalıştığımız Zare Markovski’nin teklifini kabul ederek İtalya’ya gittim. Açıkçası planım oradaki üç aydan sonra, bir ay Rusya’da CSK Moskova veya başka takımlarda çalışarak sezonu bitirmekti ama vize yenilemek için Türkiye’ye geldiğimde Erdemir’den teklif aldım. Özellikle Oğuz Özgen ile yaptığımız görüşmeler beni pozitif yönde etkiledi ve Erdemir’in teklifini kabul ettim.
Aslında Avrupa tecrübesi çok da planladığınız gibi gelişmemiş. Neden tekrar Türkiye’ye çevirdiniz rotanızı? Ligde kötü durumda olan Erdemir’den gelen teklif sonrasında nasıl bir değerlendirme yaparak Avrupa’dan vazgeçtiniz?Açıkçası Avrupa’da bir takımdan baş antrenör olarak teklif gelseydi ve 1-2 yıllık bir sözleşme imkanı olsaydı, o zaman Avrupa’da kalmayı düşünebilirdim. Bana İtalya’da yardımcı antrenör olarak yarım sezon teklif ettiler. O dönemde benim isteğim kendimi geliştirecek bir ortamda bulunmaktı. Bu anlamda geçirdiğim 3 aylık sürecin bana çok faydalı olduğuna inanıyorum. Euroleague’deki daha üst seviyeleri görebilme şansım oldu. Ama Erdemir’in teklifi ciddi bir iş teklifiydi. Kendi birikimlerimi ortaya koyabilme şansım olacaktı. İyi bir fırsat olduğunu hissettim ve Türkiye’ye döndüm. Yurtdışından baş antrenörlük teklifi gelseydi ve bu teklif doğru takımdan olsaydı, o zaman çok büyük avantajlarım olabilirdi. Ben kendimi üst seviyeye itmeye çalışan bir antrenörüm. Daha çok gencim ve kendimi daha da geliştirmem lazım. Ben, Erdemir’de bireysel olarak da takım olarak da iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Dediğim gibi İtalya benim için faydalı oldu ama Erdemir önemli bir fırsattı. İyi ki de bu teklife olumlu yaklaşmışım. İyi bir yarım sezon geçirdik. Zare Markovski ile konuştuğumuz da kendisi bana “ Sen gelişimin hakkında her şeyi yapabilirsin, birkaç ay çalışırsın 6 ay ara verirsin, gidip gelirsin, yurtdışında görev alırsın ama eğer içine sinen bir teklif varsa bunu kabul etmelisin, bence Erdemir’e olumlu cevap ver” demişti. Onun beni bu yönde pozitif etkilemesi de bu kararı vermem de bir etkendi.
Biraz da geçtiğimiz sezon ile ilgili fikirlerinizi öğrenmek istiyorum. Önemli bir çıkış yakalayarak alt sıralardan kurtulup, sezonu 11. sırada tamamladınız. Bu süreçte neler yaşandı?Evet, durumumuz biraz riskliydi. Ben göreve geldiğim zaman ilk altı maçımızda galibiyetimiz yoktu. Birçok arkadaşım bana bu göreve gelirken yanlış yaptığımı söyledi. Erdemir’in çalışma ortamında, elimizde ki oyuncular ile maksimum verimi almanın yollarını araştırdım ve bunda da başarılı oldum. Yaşımın genç olması da cesaretli olmamı tetikleyen bir unsurdu sanırım. Kaybedecek çok bir şey de yoktu aslına bakarsanız. Eğer bir sezon ligde final oynamış bir takımın antrenörüne sorsanız böyle bir teklifi doğal olarak kabul etmeyebilir, ama ben zaten kariyerime böyle bir başarı ile başlamamıştım. Aldığımız ilk galibiyetten sonra 3 maç üst üste kaybettik. Bu sonuçlardan sonra biraz kafamda soru işaretleri de oluştu ama sonuç olarak pozitif olacağına inandığım bir işe başlamıştım ve böyle de bittiği için çok memnunum. Basketbolda birçok faktör olduğuna inanıyorum. Sezona iyi başlamak, iyi çalışmak, iyi takım olmak, her zaman yeterli olmuyor. Rakip takımların durumu, sizin sezona başlarken ki sakatlıklarınız, oyuncuların form grafiği ve kendi aralarındaki uyumu gibi iç ve dış faktörler de var. Sonuçta geçen sezon Erdemir birinci lige yeni çıkmış bir takımdı. Yapılan transferler yerinde transferlerdi. Benden önceki dönemi çok bilmiyorum ama ben geldiğimde “Elimde bunlar vardı” demek de istemiyordum. Oyuncuları pozitif etkilemeye çalıştım. Alınan mağlubiyetlerin etkisinde kalmalarına engel olmak için elimden geleni yaptım. Benim göreve geldiğim dönemde moral olarak çok aşağılara düşmüş bir takım vardı. Olabildiğince özgüven vermeye çalıştım, herkese pozitif yaklaştım. Birazcık basketbol tarzını geliştirmek için çabaladım. Topu daha çok yarı sahada tutan, 20 saniyeler civarında hücum eden bir takım vardı, hücum süresini, oyunculara öz güven vererek daha aza çekmeye çalıştım. Bizim gibi orta seviyeli takımlarda dengeyi yakalayıp, oyuncuya bu özgüveni vermenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Tüm bunları yaparken, Hakan Demirel ve Antwain Barbour gibi bize çok katkı sağlayan iki tane oyuncuyu takımımıza kattık. Takımdaki bütün oyuncular olayı sahiplenildi. Özellikle Erdal Bibo çok iyi bir çıkış yakaladı. Yöneticilerimiz özellikle de Erdemir çalışanları bize çok pozitif yaklaştılar. Evimizde kazandığımız ilk maçtan sonra salonun dolması bizi pozitif etkiledi. Üç maç üst üste kaybettik, en ufak bir negatiflik ile karşılaşmadık. Bence kulübün sağlam bir şekilde arkamızda durması da o dönem için çok önemliydi.
Transfer döneminin en flash takımlarından biri oldunuz. Kadronuzu 9 yeni oyuncu ile takviye edip radikal bir değişikliğe gittiniz. Hem yabancı hem de Türk oyuncu seçimlerinizdeki kriterlerinizi öğrenebilir miyiz?Kulüp ile daha önceden 1.5 yıllık yaptığımız sözleşmeyi sezona başlarken 2 yıla uzattık. Benim göreve geldiğim dönemdeki Türkiye’nin ve fabrikanın ekonomik durumu ile şu andaki durum arasında çok büyük farklılıklar var. Bu yüzden yeni sezon bütçesinde değişiklikler yaşandı. Geçen yılın aşağı yukarı yarı bütçesi ile yeni sezonun kadrosunu oluşturmaya çalıştık. Ben hiçbir zaman “Şu kadar bütçe olmadan, bu oyuncu seviyesi olmadan başarıya ulaşılamaz” düşüncesini savunan bir antrenör olmadım. Ben, takım kimyasının, bütün sezon boyunca birbirine iyi ve kötü zamanlarda destek olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sene işimiz gerçekten kolay değil, çok çalışmalıyız. Bütün oyuncuların sorumlulukları var. Bir yada iki oyuncunun 20 sayı atacağı bir takım oluşturmadık. Kolay yoldan kıvrılmaktansa, çalışma ile orantılı ilerleyebilecek, yerlisinden tutun da yabancısına kadar hemen hemen her oyuncunun sorumluluk alacağı bir takım kurduk. Funk’ın 1 Ekime’ kadar tedavisi sürecek. Bu bizim için çok büyük bir dezavantaj oldu. Çünkü ben Mayıs ayında onu kadroda tutmaya kadar verdiğimde bizi bir adım yukarı çıkarabileceğine inanıyordum ama şu an bu fırsatı zaman olarak kaçırdık ve planlarımızın gerisindeyiz. Benim düzenimde kendisi çok önemli bir parça, çünkü biz basketbol sistemimizi onun üzerine kurguladık. Onu elimizde var olduğunu varsayarak takım oluşturduk ve Funk ne kadar erken takıma adapte olabilirse bizim için o kadar iyi olacak. Büyük ihtimalle Türkiye Kupası maçlarında bizimle birlikte olamayacak ama ligin ilk maçına yetiştirmeye çalışacağız. Her gün bir adım ileriye gidecek şekilde çalışmalarımıza devam edeceğiz, her hafta tüm oyunculardan maksimum verim alacağız ve her oyuncu takımın havasını hissederek oynayacak ve bu havaya göre performans sergileyecek.
Erdemir’in yeni sezondaki hedefi nedir?Geçen sene Türkiye Kupası’nda final oynadık, bu başarı bizi çok mutlu etmişti. Yeni sezona da yine Türkiye Kupası’nda ilk 8’e kalarak başlamak istiyoruz. Geçen sene küme düşme hattında çok uzun süre kalmıştık, bu sezon lige iyi başlayarak buralardan uzak bir sezon geçirmeyi hedefliyoruz. Takımların güç dengeleri hakkında henüz yüzde yüz bir bilgim yok. Ligdeki gerçek hedefimiz rakiplerimizin durumuna göre şekillenecek. Ligdeki ilk beş takım çok değişmiyor. İlk beşi yenebiliyorsunuz ama ligdeki sıralamayı geçemiyorsunuz. Bu sene Banvit ve Kepez Belediyesi de çok büyük yatırımlar yaptı. İlk 8’i zorlayacaklarını düşünüyorum. Bizim amacımız ile ilk beş takım dışında kalan takımların amacı bana göre aynı. Bence altıncı takım ile on altıncı takım arasında çok da büyük bir fark oluşmayacak. Şu anda klasik “İlk 8’i kovalıyoruz” cümlesini söylemek istemiyorum, ya da “Düşmeyeceğiz” cümlesinden çok kupada ki ilk sekizin içinde olmak istiyoruz demeyi tercih ediyorum. Yakın hedefimiz bu ve gerçekleştirebilirsek çok mutlu olacağım. Oyuncularla yaptığım toplantılarda da aynen bu şekilde konuşuyorum. İlk hedefimiz, kupada ilk 8. Bu hedef, geçen sene oynadığımız finalden daha zor bir hedef. Bunu da biliyoruz.
Şimdiye kadar Bogdan Tanjeviç, Zare Markovski gibi önemli isimlerin yardımcılığın yaptınız. Birlikte çalıştığınız antrenörlerden neler öğrendiniz yada hangi yönlerini örnek aldınız?Çalıştığım yabancı antrenörler çok önemli isimlerdi. Her alanda bir şeyler öğrenebileceğim antrenörlerdi. Siz sadece iki yabancı antrenörün ismini saydınız ama bu iki ismin dışında beraber çalıştığım çok önemli Türk antrenörlerde var. Okan Çevik, Halil Üner, Erman Kunter gibi. Genel olarak herkesten bir şeyler öğrendim. Onlardan öğrendiklerimle kendi tarzımı, felsefemi oluşturdum. Sizin sorduğunuz soruya cevap verecek olursam; Bogdan Tanjevic ile çalışırken fiziksel basketbolu gördüm. Savunmada maksimum fiziksel temasa dayalı basketbol içinde tempoya dayalı oyunu ve oyuncuların sahip olduğu potansiyellerinden %100 nasıl fayda alınacağını öğrendim. İtalya’da ise genel olarak sert bir savunma ve takım felsefesi üzerine basketbol oynanıyor. Zare Markovski’den geçirdiğim son 3 aylık bölümde rakibi nasıl analiz edeceğim konusunda çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. İtalya’da ve Euroleague’de her maça hazırlanırken rakibi durdurmak için taktiksel incelemeler yapılıyor. Rakipteki her oyuncunun güçlü yanı, hücum düzenleri içinde nasıl etkisiz hale getirilebileceği üzerinde duruluyor. Her pozisyon için farklı durumlar düşünülüyor. Rakibin güçlü yönlerini minimize etmek için çalışıyorlar. Bu çalışmanın oyuncuları ve takımları çok fazla geliştirdiğini gördüm. Bu gördüklerimi ve öğrendiklerimi ben de uygulamaya çalışıyorum.
Kariyer hedefinizi öğrenebilir miyiz?Hayalim yada hedefim Euroleague’in değişmez bir parçası olmak. Benden NBA ile Euroleague arasında bir seçim yapmamı isteseler, kesinlikle Euroleague takımında antrenörlük yapmayı tercih ederim. Avrupa Basketbolu’ndan çok keyif alıyorum ve bu kıtanın en güçlü takımlarının yer aldığı bir ligde mücadele veriyor olmanın hazzını yaşamak istiyorum. Daha önce Darüşşafaka ile ULEB Cup’ta çok güzel maçlar oynadık. Bu yarışta ilk önce Okan Çevik’in yardımcılığını yapıyordum ama o ayrıldıktan sonra takımın başında ilk olarak Juventus maçına çıkmıştım. Bu maçın ardından oynadığımız 5 maçı da kazanarak önemli bir çıkış yakalamıştık. O dönemde yaşadığımız heyecanın ve mutluluğun tadı damağımda kaldı. Erdemir ile de bu başarıları yaşamayı çok isterim.
Bu zamana kadar hakkınızda birçok yorum yapıldı ve bunların hepsi de çok olumlu yorumlardı. Böyle olumlu eleştirilmek de sizin için farklı bir motivasyon olsa gerek…İnsanlar bana gerçekten çok pozitif yaklaşıyorlar. Darüşşafaka’da ki ilk senemde Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, gibi takımları yenmiştik. Bir sonraki sene yeni kurduğumuz takım da çok iyi sonuçlar almıştı. O dönemde herkesten çok destek gördüm. Hakkımda iyi şeyler söyledikçe ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ve işime daha da iyi konsantre oluyorum. Bazı şansları çok erken yaşlarda yakaladım ve işimi de çok sevdiğim için bu şansları iyi kullandım. Kendimi geliştirmek için karşıma çıkan her fırsatı değerlendirdim. Pozitif bir insanım ve basketbola da çok pozitif yaklaşıyorum. Basketbol iş değil, bir hayat tarzı benim için.
Röportaj: Dilvin Yücebarlas
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder